Aslında bu yazıyı dün akÅŸam yazmıştım, kalemin kâğıdın nazarına uÄŸradım herhalde kaydederken yazımın kökü kayboldu. Kendime de kızdım, bilgisayara da kızdım ama faydası yok gitti ve birçok gidenin dönmediÄŸi gibi benim yazıda dönmedi, hayırlısı olsun. SevmiÅŸtim, hatta güzel oldu bile demiÅŸtim kendi kendime. Aynı muhtevayı yakalayacağımı sanmıyorum ama Kuvancı baÅŸkanın tabiriyle yazmak yaÅŸamaktır, yazmazsam rahatsız olacağım. Hasbihal, konuÅŸmak, görüÅŸmek demek kısaca manasıyle. Hemhal olmak, gözlerle konuÅŸmak, gönüllerle konuÅŸmak, karşımızdakini kırmadan, ön yargılı davranmadan, potansiyel suçlu gözüyle bakmadan, taraf tutmadan illa bir taraf tutacaksak doÄŸru tarafı tutarak yine de karşımızdakinin de haklı olabileceÄŸi hususların olabileceÄŸini düÅŸünerek hasbihal etmek.(ya göründüÄŸün gibi ol, ya da olduÄŸun gibi görün) deyip konuyu bitirmek var ama kısa cümlelerle tatmin olmuyoruz. Benlikten ve Senlikten bir türlü kurtulamıyoruz. İki lafımızın biri Kuran ve sünnet olmasına raÄŸmen ölçülerimizi hep kendimiz buluyoruz, mutlaka kendimize bir çıkış yolu buluyoruz. Hele hele iÅŸin ucunda azıcık makam, mevki ya da para varsa dokuz dereden su getiririz yada moda tabirle dokuz takla atarız. Bin yanlış içinde bir doÄŸruyu arayacağımıza bir doÄŸruda bin yanlış arıyoruz.
Yıl 1986 Manisa diyanet eÄŸitim merkezinde kursiyerim o zaman eÄŸitim merkezi hocası ÅŸimdi Profesör Mustafa yıldırım anlatmıştı kulakları çınlasın. Haseki eÄŸitim merkezinde kursiyeriz ve cennet mekân Abdurrahman gürses hocamız bir gün bir gurup arkadaşımla beraber bir nikah merasimine gittik, hepimiz hafızız, ilahiyat fakültesini bitirmiÅŸiz ve diÄŸer arkadaÅŸlarımız hepsinin sesi benden güzel, hocam Mustafa oku bakalım bir aÅŸrı ÅŸerif dedi, ben baÅŸladım okumaya okudum bitirdim hocamız duayı yaptı çıkarken sert edasıyle OLMADI MUSTAFA dedi. BaÅŸta ben olmak üzere hepimizin yüreÄŸimiz aÄŸzımıza geldi neresi olmadı hocam deme lüksümüz yok, eÄŸitim merkezine geldik ben okuyorum aynı yeri yanlış arıyoruz yok, tekrar tekrar okuyorum, diÄŸer arkadaÅŸlar geldi oku oku yanlış yok o heyecan içinde sabahı yaptık okuduÄŸum yerlerde yanlış yok ama üstad olmadı dediyse mutlaka bir yanlış vardır. Ertesi gün sabah hoca efendi geldi ve bizim yaÅŸadıklarımızı bilerek bulamadınız deÄŸil mi Mustafa dedi evet hocam ÅŸöyle yaptık böyle yaptık da diyemedik sadece sükût, belki sükûtların en güzeli, hocamız devam etti evladım bende biliyorum diÄŸer arkadaÅŸlarının sesinin senden güzel olduÄŸunu ama sen Arapçada daha iyisin diye sana okuttum, nikâh merasimine uygun bir yer okursun dedim ama olmadı onun için olmadı dedim zaten okuyuÅŸunda hata olsaydı orada uyarırdım.
İkinci bir hatıra hoca efendiyi zengin dostlarından birisi yalvar yakar beraber hacca gitmeye ikna eder. İstanbul’dan yola çıkarlar kara yoluyla hacı efendinin her gittikleri, konakladıkları yerlerde zengin dostları vardır en güzel ÅŸekilde yenilir içilir ve hacı efendinin tavrı dostlarına hoca efendiyi tanıyor musunuz , hocam ÅŸöyle kuradır, böyle güzel sesi vardır ilaveten hocam oku bir aÅŸr-ı ÅŸerif, hocam yap bir dua… vs görevlerini yaparlar ve geri dönerler. Yol yorgunluÄŸu geçtikten sonra hoca efendi bir hac ÅŸirketine gider ve durumu anlatır ben bir hac yapmak istiyorum ama ÅŸöyle ÅŸöyle olacak en lüksünden lütfen bana bir hesap çıkarın ben bir kaç gün sonra gelip sizden teklifi alırım. Hesap çıkar hoca efendinin bir tek dairesi vardır satar ve tamamını hacı efendiye götürüp buyurun bu sizin emanetiniz deyip parayı teslim eder daha hacının cevap vermesini beklemeden Allahaısmarladık deyip ayrılır.
Buyurun muhabbet edelim.
Gönülden gönüle muhabbet edebilecek yüreÄŸimiz varsa buyurun muhabbet edelim.